Sayfama hoşgeldiniz / Welcome to my blog

Her şey müzikle başladı / All started with music

www.mircan.net


30 Haziran 2013 Pazar

HATIRLA BENİ / REMEMBER ME

Chocolate Wrapper / Çikolata Kağıdı
Bir filmin müziğinin Gezi Parkı bunalımından doğuşunun öyküsü
18/06/2013, İstanbul

Son birkaç gündür başım dönmeye başladı. Bir umutsuzluk, çaresizlik duygusu içimde. Her gece kabus benzeri rüyalar görür oldum. Dün gece de duvarımın bir oyuğuna saklanmış kara bir örümcek gördüm. Ben düşlerimde çiçek tarlaları, dağlar tepeler üzerinde uçardım soluk soluğa. 

Bir haftadır hepimiz yazıyoruz, çiziyoruz olaylara karşı doğru bir tavır alalım diye.
Hemen her gün çıktım sokaklara. Ben sokağa çıkmasam, yürümesem ölürüm. Bu olayların yalnızca Gezi Parkı’nda yaşandığını sananlar yanılıyorlar. Bu olaylar, sokaklarımızda, evlerimizde, yüreklerimizde, her yerde yaşanıyor. Sağolsun gençlerimiz, olayların içinden gülünecek çok şey çıkardılar. Dün gece komik sloganları okurken, vidyoları izlerken katıla katıla güldüm.  Ama bugün başım dönüyor.
 
Dün gece “her şeyi karartmalı” diye bir düşünce geçti aklımdan. Bir karanlığa ve sessizliğe gömülme ihtiyacına kapıldım. Baş dönmem geçsin diye uzanmıştım sedire. Telefonun sesine uyandım. İngiltere’den, üzerinde çalışmam gereken kısa filmin yönetmeni-Murat Kebir arıyor. Ertesi gün stüdyoya gidip kayıt yapacağım, telefondaki sesi duyunca, o an geliyor aklıma. Her şeyi planlamıştım oysaki bu olaylar patlak vermeden ama akıl mı kaldı, unutmuşum. İlk günden itibaren kendimi Gezi Parkı olaylarını bütün dünya TV kanallarından izleyip, bizimkiler ne zaman yayın yapmaya başlayacaklar diye umutla bekleyip kendim başlamıştım yayın yapmaya. Öyle bir dalmışım ki, işle ilgili çok kritik bir iletiyi örneğin, dalgınlıkla hiç gönderilmemesi gereken bir kişiye bile  göndermişim. Durumu farkeden merkez ofis uyarınca farkettim. İşte bu hal ile, kayıt için stüdyoya gideceğimi de unuttum. Yönetmenle konuşmak biraz ayılttı beni. Kalktım. Ölüm ve ağıtlarla ilgili bir şeyler araştırmaya başladım. Şiirler, yazılar vs. Normal olmayan bir ölüm, bir delikanlının haksızca öldürülmesi ile ilgili bir ölüm teması işleyecektim. İsyankar bir ölüm teması. Gecenin ilerleyen saatlerinde oturdum stüdyoda kaydetmek üzere bir şiir yazdım. 
Bu sabah, kalktım, giyindim, hazırlandım stüdyoya gitmek üzere. Sonra vapurla Üsküdar’a.
Her vapura binişimde aynı düşünceye kapılıyorum. Her vapura binişimde hayatı kaçırdığımı düşünüyorum. Bir tatlı rüzgar, bir deniz ışıltısı...İçim açılıyor. Bunu daha sık yaşamalıyım diye düşünüyorum. Yağmurla ağaçtan denize düşmüş ve kendini ıslak bir güneşe bırakmış yaprak gibi hissediyorum. Sonra stüdyo, müzik muhabbeti. Ve kayıt. Önce Henry Purcel’den “Dido’s Lament” daha önce hiç yapılmamış bir yorumla akapella kaydediyoruz Cenk Erdoğan ile. Yalnızca farklı tonlarda, renklerde çıkardığım kendi seslerim ve bir de Cenk’in çaldığı klavye ile. Ve sonra, sözlerini geceden yazdığım ağıdı kaydediyoruz. Cenk perdesiz gitarla eşlik ediyor. “Oh my brother your life was short / Ah kardeşim ömrün kısaymış” diye başlayan ve devam eden bir ağıt. Bu iki özel parçanın, Sala albümünün ölüm temasını işleyen parçalarıyla birlikte filmin müziğini tamamlayacağını düşünerek içim rahat dönüyorum eve.
Son günlerde yaşadıklarımızla bu iki ağıt duygusal açıdan çok iyi örtüşüyor diye düşünüyorum. Dido’s Lament şöyle bitiyor. Remember me - Hatırla beni / But don’t forget my faith/ fate - Ama kaderimi unutma / Remember me- Hatırla beni/ Remember me / Hatırla beni...
Ve ben stüdyoda geçirdiğim bu müzikli saatlerin sonunda sırtını denize, yüzünü güneşe dönmüş ancak ağır bir yaprak gibi dönüyorum eve.
Yarın sabah erkenden İtalya’ya doğru yola çıkıyorum. İş-güç nedeniyle. Dilerim dönüşümde her yer güllük gülistanlık olur. 

Sevgiyle ve umutla...


Mircan Kaya
18 Haziran 2013, İstanbul