Puslu, yağmurlu, gri bir Istanbul günü. Taksim ana baba günü. Kalabalığı yararak Balık Pazarı’ndan aşağı, Tarlabaşı’na, stüdyoya yürüyorum. Sokağa giriş kapalı. Panzerler var. Stüdyo tam Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü’nün karşısında eski bir Tarlabaşı binasının en üst katında. Polislerden izin istiyorum. “Tehlikeli, çatışma var, bu yüzden izin vermiyoruz” diyorlar. Bu sokağın aşağısında daha çok Kürtler yaşıyor. Yolun aşağısına doğru bakıyorum. Bilinmez, gizemli, gerilimli bir yol gibi görünüyor bulunduğum noktadan. Dar bir sokak. Karşılıklı sıralanmış binalar arasına gerilmiş iplerden çamaşırlar sallanıyor. Yoksul mahallelerin bayrakları gibi bu rengarenk çamaşırlar. “Ama” diyorum, “bakın stüdyo hemen şurada. “Ben oraya, aşağıya gitmeyeceğim.” Yolun solundaki binayı gösteriyorum. Polislerden biri “Hanımefendi, biz sizin güvenliğiniz için izin vermiyoruz” diye beni vazgeçirmeye çalışıyor. Ben ısrar ediyorum. “Bakın, ben müzisyenim. Şuraya, stüdyoya kayıt yapmaya geldim”. İki polis kendi aralarında konuşup geçmeme izin veriyorlar. Bir başka gün, Taksim kalabalığına hiç girmemek için doğrudan alt sokaktan, sağdan yürüyorum. Sağ tarafta yol çalışması var ve bir otobüsle hendek arasında sıkışmaktan zor kurtuluyorum. Sonra kendime “Ne yapıyorum ben?” diye soruyorum kızarak. Bu albümü özellikle burada kaydetmek istedim ve neden diye soruyorum kendime. Cevap kendiliğinden geliyor bir süre sonra. Stüdyo, Laz müzisyen Kurtuluş Cengiz'e ait. Stüdyo Kürt mahallesinin girişinde yer alıyor. Kurtuluş sayesinde Gürcü akordiyonist Adem Temiz’e ulaşıyorum. Konumuz azınlık halklarının şarkıları... Lüks bir mahallede veya sokakta, lüks bir stüdyoda böyle bir albümü kaydetmek kadar gayri
samimi bir durum olamazdı benim için. Başka türlü kendimi nasıl ait olduğum yerde hissedebilirdim? Gerçeğin tam orta yerindeydim. Ne oraya, ne buraya, ben gerçeğe aitim ve orada huzur buluyorum. Bu albümü altı yıldır kafamda kuruyordum. UCM web sitesinde altı yıldır sırasını bekliyordu. Önüne başka müzik projeleri geçti. Kendiliğinden olgunlaştı. Bu vakte kadar beklemeseydi, bu albümdeki müzisyenlerle kaydedilemeyecekti. Müzisyenler kendilerinden çok şey kattılar. Birlikte yaptık, iddiasız, müzikle muhabbet edercesine...
Minor will be in music stores soon. |
Before Listening (From the album booklet)
It’s a misty, rainy, gray day in Istanbul. Taksim is packed. I make my way through the crowd, walking down The Fish Bazaar, to the studio in Tarlabaşı. Entering the street is forbidden. There are armoured vehicles. The studio is on the top floor of an old Tarlabaşı building facing the Beyoğlu Police Headquarters. I ask for permission from the officers. They say, “It’s dangerous, there’s a fire fight, we can’t let you through”. This street is mostly populated by Kurds. I look down the street. From where I stand, it looks unknown, mysterious, tense. It’s a narrow street. Laundries left to dry are hanging between buildings faced towards each other. The colourful clothes are like flags of these destitute neighbourhoods. “But” I say, “the studio is right over there. I’m not going down there” I point at the building at the left of the street. One policeman says, “Ma’am, we are doing this for your safety.” trying to dissuade me. I insist. “Look, I’m a musician. I’m going over there to record in the studio”. The two policemen talk between themselves and they let me through. On another day, I’m directly walking through the back street, in order to avoid the Taksim crowd. There’s a road work on my right and I nearly get stuck between a bus and a ditch. Irritated, “What am I doing?” I ask to myself. I decided to record this album here on purpose and I’m asking myself why. The answer comes to me naturally after a while. The studio belongs to the Laz musician Kurtuluş Cengiz It is located right at the entrance of the Kurdish neighbourhood. I get in touch with the Georgian accordionist Adem Temiz through Kurtuluş. Our subject is minorities folk songs. Recording such an album in a rich neighbourhood or street, in a luxurious studio would be the most insincere thing to do for me. How could I feel like I am where I belong otherwise? I was in the cradle of reality. Not here or there, I belong to what is real and that’s what I find peace in. I’ve been planning this album in my head for six years. It had been waiting for its turn on the UCM webpage. Other musical projects took their turns before it. It matured on its own. If it didn’t wait for so long, it couldn’t have been recorded with musicians of this caliber. They put so much into this album. We did it together, without pretense, as if we were conversing with the music...
Mircan,
Istanbul, winter 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder