Sayfama hoşgeldiniz / Welcome to my blog
Her şey müzikle başladı / All started with music
www.mircan.net
1 Kasım 2012 Perşembe
Mircan: Minor: Kültürlere, dillere, geleneklere, müziğe, a...
Mircan: Minor: Kültürlere, dillere, geleneklere, müziğe, a...: Minor: Kültürlere, dillere, geleneklere, müziğe, az olanlara adanmış bir albüm A tribute to cultures, languages, traditions, music, and min...
MINOR
21 Ekim 2012 Pazar
Soru işaretli cümleler: MİRCAN: Diller bütünü bir öykü; OUTIM - (Bir Zaman...
Soru işaretli cümleler: MİRCAN: Diller bütünü bir öykü; OUTIM - (Bir Zaman...: Yeni albümüyle diller/dinler arası bir bağ kurup, duyguları ekseninde şarkılara imza atan Mircan, Megrelya'nın sesi olmayı başaran albümü 'O...
16 Ekim 2012 Salı
Minor...... Yakında / Soon
Dinlemeye Başlamadan Önce (Albüm kitapçığından)
Puslu, yağmurlu, gri bir Istanbul günü. Taksim ana baba günü. Kalabalığı yararak Balık Pazarı’ndan aşağı, Tarlabaşı’na, stüdyoya yürüyorum. Sokağa giriş kapalı. Panzerler var. Stüdyo tam Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü’nün karşısında eski bir Tarlabaşı binasının en üst katında. Polislerden izin istiyorum. “Tehlikeli, çatışma var, bu yüzden izin vermiyoruz” diyorlar. Bu sokağın aşağısında daha çok Kürtler yaşıyor. Yolun aşağısına doğru bakıyorum. Bilinmez, gizemli, gerilimli bir yol gibi görünüyor bulunduğum noktadan. Dar bir sokak. Karşılıklı sıralanmış binalar arasına gerilmiş iplerden çamaşırlar sallanıyor. Yoksul mahallelerin bayrakları gibi bu rengarenk çamaşırlar. “Ama” diyorum, “bakın stüdyo hemen şurada. “Ben oraya, aşağıya gitmeyeceğim.” Yolun solundaki binayı gösteriyorum. Polislerden biri “Hanımefendi, biz sizin güvenliğiniz için izin vermiyoruz” diye beni vazgeçirmeye çalışıyor. Ben ısrar ediyorum. “Bakın, ben müzisyenim. Şuraya, stüdyoya kayıt yapmaya geldim”. İki polis kendi aralarında konuşup geçmeme izin veriyorlar. Bir başka gün, Taksim kalabalığına hiç girmemek için doğrudan alt sokaktan, sağdan yürüyorum. Sağ tarafta yol çalışması var ve bir otobüsle hendek arasında sıkışmaktan zor kurtuluyorum. Sonra kendime “Ne yapıyorum ben?” diye soruyorum kızarak. Bu albümü özellikle burada kaydetmek istedim ve neden diye soruyorum kendime. Cevap kendiliğinden geliyor bir süre sonra. Stüdyo, Laz müzisyen Kurtuluş Cengiz'e ait. Stüdyo Kürt mahallesinin girişinde yer alıyor. Kurtuluş sayesinde Gürcü akordiyonist Adem Temiz’e ulaşıyorum. Konumuz azınlık halklarının şarkıları... Lüks bir mahallede veya sokakta, lüks bir stüdyoda böyle bir albümü kaydetmek kadar gayri
samimi bir durum olamazdı benim için. Başka türlü kendimi nasıl ait olduğum yerde hissedebilirdim? Gerçeğin tam orta yerindeydim. Ne oraya, ne buraya, ben gerçeğe aitim ve orada huzur buluyorum. Bu albümü altı yıldır kafamda kuruyordum. UCM web sitesinde altı yıldır sırasını bekliyordu. Önüne başka müzik projeleri geçti. Kendiliğinden olgunlaştı. Bu vakte kadar beklemeseydi, bu albümdeki müzisyenlerle kaydedilemeyecekti. Müzisyenler kendilerinden çok şey kattılar. Birlikte yaptık, iddiasız, müzikle muhabbet edercesine...
Before Listening (From the album booklet)
It’s a misty, rainy, gray day in Istanbul. Taksim is packed. I make my way through the crowd, walking down The Fish Bazaar, to the studio in Tarlabaşı. Entering the street is forbidden. There are armoured vehicles. The studio is on the top floor of an old Tarlabaşı building facing the Beyoğlu Police Headquarters. I ask for permission from the officers. They say, “It’s dangerous, there’s a fire fight, we can’t let you through”. This street is mostly populated by Kurds. I look down the street. From where I stand, it looks unknown, mysterious, tense. It’s a narrow street. Laundries left to dry are hanging between buildings faced towards each other. The colourful clothes are like flags of these destitute neighbourhoods. “But” I say, “the studio is right over there. I’m not going down there” I point at the building at the left of the street. One policeman says, “Ma’am, we are doing this for your safety.” trying to dissuade me. I insist. “Look, I’m a musician. I’m going over there to record in the studio”. The two policemen talk between themselves and they let me through. On another day, I’m directly walking through the back street, in order to avoid the Taksim crowd. There’s a road work on my right and I nearly get stuck between a bus and a ditch. Irritated, “What am I doing?” I ask to myself. I decided to record this album here on purpose and I’m asking myself why. The answer comes to me naturally after a while. The studio belongs to the Laz musician Kurtuluş Cengiz It is located right at the entrance of the Kurdish neighbourhood. I get in touch with the Georgian accordionist Adem Temiz through Kurtuluş. Our subject is minorities folk songs. Recording such an album in a rich neighbourhood or street, in a luxurious studio would be the most insincere thing to do for me. How could I feel like I am where I belong otherwise? I was in the cradle of reality. Not here or there, I belong to what is real and that’s what I find peace in. I’ve been planning this album in my head for six years. It had been waiting for its turn on the UCM webpage. Other musical projects took their turns before it. It matured on its own. If it didn’t wait for so long, it couldn’t have been recorded with musicians of this caliber. They put so much into this album. We did it together, without pretense, as if we were conversing with the music...
Puslu, yağmurlu, gri bir Istanbul günü. Taksim ana baba günü. Kalabalığı yararak Balık Pazarı’ndan aşağı, Tarlabaşı’na, stüdyoya yürüyorum. Sokağa giriş kapalı. Panzerler var. Stüdyo tam Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü’nün karşısında eski bir Tarlabaşı binasının en üst katında. Polislerden izin istiyorum. “Tehlikeli, çatışma var, bu yüzden izin vermiyoruz” diyorlar. Bu sokağın aşağısında daha çok Kürtler yaşıyor. Yolun aşağısına doğru bakıyorum. Bilinmez, gizemli, gerilimli bir yol gibi görünüyor bulunduğum noktadan. Dar bir sokak. Karşılıklı sıralanmış binalar arasına gerilmiş iplerden çamaşırlar sallanıyor. Yoksul mahallelerin bayrakları gibi bu rengarenk çamaşırlar. “Ama” diyorum, “bakın stüdyo hemen şurada. “Ben oraya, aşağıya gitmeyeceğim.” Yolun solundaki binayı gösteriyorum. Polislerden biri “Hanımefendi, biz sizin güvenliğiniz için izin vermiyoruz” diye beni vazgeçirmeye çalışıyor. Ben ısrar ediyorum. “Bakın, ben müzisyenim. Şuraya, stüdyoya kayıt yapmaya geldim”. İki polis kendi aralarında konuşup geçmeme izin veriyorlar. Bir başka gün, Taksim kalabalığına hiç girmemek için doğrudan alt sokaktan, sağdan yürüyorum. Sağ tarafta yol çalışması var ve bir otobüsle hendek arasında sıkışmaktan zor kurtuluyorum. Sonra kendime “Ne yapıyorum ben?” diye soruyorum kızarak. Bu albümü özellikle burada kaydetmek istedim ve neden diye soruyorum kendime. Cevap kendiliğinden geliyor bir süre sonra. Stüdyo, Laz müzisyen Kurtuluş Cengiz'e ait. Stüdyo Kürt mahallesinin girişinde yer alıyor. Kurtuluş sayesinde Gürcü akordiyonist Adem Temiz’e ulaşıyorum. Konumuz azınlık halklarının şarkıları... Lüks bir mahallede veya sokakta, lüks bir stüdyoda böyle bir albümü kaydetmek kadar gayri
samimi bir durum olamazdı benim için. Başka türlü kendimi nasıl ait olduğum yerde hissedebilirdim? Gerçeğin tam orta yerindeydim. Ne oraya, ne buraya, ben gerçeğe aitim ve orada huzur buluyorum. Bu albümü altı yıldır kafamda kuruyordum. UCM web sitesinde altı yıldır sırasını bekliyordu. Önüne başka müzik projeleri geçti. Kendiliğinden olgunlaştı. Bu vakte kadar beklemeseydi, bu albümdeki müzisyenlerle kaydedilemeyecekti. Müzisyenler kendilerinden çok şey kattılar. Birlikte yaptık, iddiasız, müzikle muhabbet edercesine...
Minor will be in music stores soon. |
Before Listening (From the album booklet)
It’s a misty, rainy, gray day in Istanbul. Taksim is packed. I make my way through the crowd, walking down The Fish Bazaar, to the studio in Tarlabaşı. Entering the street is forbidden. There are armoured vehicles. The studio is on the top floor of an old Tarlabaşı building facing the Beyoğlu Police Headquarters. I ask for permission from the officers. They say, “It’s dangerous, there’s a fire fight, we can’t let you through”. This street is mostly populated by Kurds. I look down the street. From where I stand, it looks unknown, mysterious, tense. It’s a narrow street. Laundries left to dry are hanging between buildings faced towards each other. The colourful clothes are like flags of these destitute neighbourhoods. “But” I say, “the studio is right over there. I’m not going down there” I point at the building at the left of the street. One policeman says, “Ma’am, we are doing this for your safety.” trying to dissuade me. I insist. “Look, I’m a musician. I’m going over there to record in the studio”. The two policemen talk between themselves and they let me through. On another day, I’m directly walking through the back street, in order to avoid the Taksim crowd. There’s a road work on my right and I nearly get stuck between a bus and a ditch. Irritated, “What am I doing?” I ask to myself. I decided to record this album here on purpose and I’m asking myself why. The answer comes to me naturally after a while. The studio belongs to the Laz musician Kurtuluş Cengiz It is located right at the entrance of the Kurdish neighbourhood. I get in touch with the Georgian accordionist Adem Temiz through Kurtuluş. Our subject is minorities folk songs. Recording such an album in a rich neighbourhood or street, in a luxurious studio would be the most insincere thing to do for me. How could I feel like I am where I belong otherwise? I was in the cradle of reality. Not here or there, I belong to what is real and that’s what I find peace in. I’ve been planning this album in my head for six years. It had been waiting for its turn on the UCM webpage. Other musical projects took their turns before it. It matured on its own. If it didn’t wait for so long, it couldn’t have been recorded with musicians of this caliber. They put so much into this album. We did it together, without pretense, as if we were conversing with the music...
Mircan,
Istanbul, winter 2012
12 Eylül 2012 Çarşamba
10 Eylül 2012 Pazartesi
NOW, THE LAZ AND THE MINGRELIAN HAVE A LULLABY ALBUM TOO
· A BIG PRESENT FROM MIRCAN KAYA TO THE LAZ-MINGRELIAN PEOPLE
· THE FIRST LULLABY ALBUM IN LAZ LANGUAGE
Mircan Kaya turned the sweet colours and the colourful tastes of her childhood years which she has spent in the nature of the East-Black Sea region near the Georgia border, in a mountain village, into a lullaby album with the “cool” musicians of London.
Neither in music history nor Laz music there has been a work like this. Mircan Kaya presents the endangered Laz-Mingrelian language which she hadn’t even been able to convey to her children, to all Laz-Mingrelian babies, youth, and parents.
She salutes from London with British musicians berries, woven baskets, the scent of a mother’s milk, sheep voices, the sweet joy of childhood years, and the traditional-local lifestyle which now has a tendency to vanish. The reason why this album has a sweetness to it that tugs at your heart strings is because Mircan has transfered the sweetness lying deep within her to the music using her voice.
This album which has also captured the attention of significant organisations from England with an agenda to conserve local cultures and languages, is a big present from Mircan to all Laz-Mingrelian people.
Although the lyrics used in the album are written by Mircan, she’s added the words of the famous Abhaz poet Bagrat Şinkuba with Sish Nanni a Lullaby in Abhaz languagethus sending her regards to the Circassian people.
Written geniously with an essence of traditional lifestyle of Laz-Mingrelain people, also using the education principal of “Repetition” which isknown as “The Montessori Method”,Mircan’s lullabies were recorded in London with Jon Wygens on the guitar, Alcyona Mick on the piano, and Ivan Hussey on the cello. Mastering was done by Zound, UK.
NANNI is in music stores with UCM label
Here is a review by Today's Zaman Newspaper
Read this in Turkish
ARTIK
LAZLARIN VE MEGRELLERİN DE BİR NİNNİ
ALBÜMÜ VAR
-
MİRCAN KAYA’DAN LAZ-MEGREL HALKINA BÜYÜK HEDİYE
-
İLK LAZCA NİNNİ ALBÜMÜ
Doğu Karadeniz’in Gürcistan sınırına yakın bir dağ köyünde
doğayla mutlak bir bütünlük içinde geçirmiş olduğu ilk çocukluk yıllarının
bütün tatlı renklerini, lezzetlerini Londra’nın “cool” müzisyenleriyle bir
ninni albümüne dönüştürdü.
Ne müzik tarihinde ne de Laz müziğinde böyle bir çalışma
daha önce yapılmadı. Mircan Kaya, yok olma tehlikesi altında olan ve kendi
çocuklarına bile aktaramadığı Laz-Megrel dilini tüm Laz-Megrel bebeklerine,
gençlerine ve ebeveynlere armağan ediyor.
Böğürtlen, zembil, ana sütü kokusu, kuzu sesleri, bebeklik
ve çocukluk yıllarının o tatlı neşesi, yayılıp kaybolaya yüz tutmuş olan
geleneksel-yerel yaşam biçimini Londra’dan selamlıyor.
Albümün bu kadar iç gıcıklayıcı bir tatlılıkta olması
Mircan’ın benliğinin derinliklerinde yatan tatlılığı sesiyle müziğe
aktarmasından kaynaklanıyor.
İngiltere’den, yerel kültürlerin ve dillerin korunmasına
yönelik çalışmalar yürüten önemli vakıfların da, daha yayınlanmadan dikkatini
çeken bu çalışma Mircan Kaya’dan Laz-Megrel halkına büyük bir armağan.
Bütün sözleri kendine ait albümdeki ninnilerin arasına bir
de, ünlü Abhaz şair Bagrat Şinkuba’nın sözleri ile Şiş Nanni adlı Abhazca
ninniyi ekleyip Çerkezlere de selam gönderiyor Mircan.
Tüm sözleri geleneksel yaşam biçimine, Maria Montessori’nin
“temrinin tekrarında fayda vardır” eğitim esası ile zekice yazılmış olan Mircan
ninnileri İngiliz müzisyenler kayıt ve gitarda Jon Wygens, piyano da Alcyona
Mick, çelloda ise Ivan Hussey ile Londra’da kaydedildi. Zound , UK tarafından
mastering yapıldı.
NANNI , UCM Production etiketiyle müzik marketlerde.
Today's Zaman gazetesinin Nanni albümü hakkında yazmış olduğu yorumu buradan okuyabilirsiniz :
ARTIK
LAZLARIN VE MEGRELLERİN DE BİR NİNNİ
ALBÜMÜ VAR
- MİRCAN KAYA’DAN LAZ-MEGREL HALKINA BÜYÜK HEDİYE
- İLK LAZCA NİNNİ ALBÜMÜ
Doğu Karadeniz’in Gürcistan sınırına yakın bir dağ köyünde
doğayla mutlak bir bütünlük içinde geçirmiş olduğu ilk çocukluk yıllarının
bütün tatlı renklerini, lezzetlerini Londra’nın “cool” müzisyenleriyle bir
ninni albümüne dönüştürdü.
Ne müzik tarihinde ne de Laz müziğinde böyle bir çalışma
daha önce yapılmadı. Mircan Kaya, yok olma tehlikesi altında olan ve kendi
çocuklarına bile aktaramadığı Laz-Megrel dilini tüm Laz-Megrel bebeklerine,
gençlerine ve ebeveynlere armağan ediyor.
Böğürtlen, zembil, ana sütü kokusu, kuzu sesleri, bebeklik
ve çocukluk yıllarının o tatlı neşesi, yayılıp kaybolaya yüz tutmuş olan
geleneksel-yerel yaşam biçimini Londra’dan selamlıyor.
Albümün bu kadar iç gıcıklayıcı bir tatlılıkta olması
Mircan’ın benliğinin derinliklerinde yatan tatlılığı sesiyle müziğe
aktarmasından kaynaklanıyor.
İngiltere’den, yerel kültürlerin ve dillerin korunmasına
yönelik çalışmalar yürüten önemli vakıfların da, daha yayınlanmadan dikkatini
çeken bu çalışma Mircan Kaya’dan Laz-Megrel halkına büyük bir armağan.
Bütün sözleri kendine ait albümdeki ninnilerin arasına bir
de, ünlü Abhaz şair Bagrat Şinkuba’nın sözleri ile Şiş Nanni adlı Abhazca
ninniyi ekleyip Çerkezlere de selam gönderiyor Mircan.
Tüm sözleri geleneksel yaşam biçimine, Maria Montessori’nin
“temrinin tekrarında fayda vardır” eğitim esası ile zekice yazılmış olan Mircan
ninnileri İngiliz müzisyenler kayıt ve gitarda Jon Wygens, piyano da Alcyona
Mick, çelloda ise Ivan Hussey ile Londra’da kaydedildi. Zound , UK tarafından
mastering yapıldı.
NANNI , UCM Production etiketiyle müzik marketlerde.
Today's Zaman gazetesinin Nanni albümü hakkında yazmış olduğu yorumu buradan okuyabilirsiniz :
İPT’İNERİ
LAZURİ NANNİ ALBUMİ MİRCANİŞA
Yulva Zuğauçaşi Okortura şk’ala a
orç’i oput’e natura şk’ala arto na golit’oçu ipt’ineri berobaşi perepe,
nost’onepe Londraşi “cool” muzisyenepete a nanni albumi ce3’opxu.Ne muzik’aşi
ist’orya ne ti Lazuri muzika haşo a duyla ixenu. Mircan Kaya na goindinen do
berepemuşi ti na va dvaguru Lazuri-Margaluri nena mteli Lazuri-Margaluri
berepe, ağnemordalepe do nanababape kaduy.
K’andğu, 3an3a, nanaşi mca şura,
tik’ani nenape, berobaşi 3’anapeşi him loya xela do na cişiren tradisyoneli-lok’aluri
sk’idala Londraşa selami oğoday.
Albumişi hak’u doloxeşk’uni na
mixit’inaman loyobamuşi Mircanişi doloxendomuşi na on loyoba nenamuşite
müzik’aşa na ikuy transferişa mulun.
İngiltere lokali xaçk’ape do
nenapeşi oşinaxu şeni na içalişay becit’i vak’ifepe ti na ç’eşuy ham xena
Mircan Kayaşa Lazuri-Margaluri xalk’i şeni didi a kada…
Mteli tekstepe Mircanişi na on
albumişi doloxe ar ti Abhxazi şairi Bagrat Şınkubaşi tekstite Şiş Nanni coxoni
Abxazuri nannite Çerkezepe ti selami
oğoday Mircani.
Mteli tekstepemuşi tradisyoneli
sk’idala, Maria Montessorişi “temrinişi xolo ipelen” o3’opxuşi k’aidete noseri
na inç’aru Mircanişi nannepe İngilizi muzisyenepe rik’ordi do gyitari Con
Vaygensi, piyano Alkona Miki, çello İvan Husseyi şk’ala Londra irik’ordu.
Zaund, UK masteringimuşi u.
Nanni, UCM Produksiyonişi
meçabate muzik’a marketepe.
Mircan Kayaşi diskografi:
NANNİ- UCM, 2012
Eliksiri- UCM, 2010
Outim- UCM, 2008
Numinosumi- UCM, 2007
Kyuli&Aşesi- UCM, 2006
Sala- UCM, 2006
Kyuli- K’alani, 2005
Bizim Ninniler- Çan Muziği, 2005
Sweet Dreams With Nanni
These are my lullabies. They have never been sung or written before. When I was burdened with heavy engineering jobs, I found myself writing these lullabies on the dinner table in the living room. There, under the dim light, within the peace of mind that I belong in, surrounded by objects that I love, I wrote these lyrics within a few hours. Actually this became the things that I miss. Maybe it was a desire to return to when everything were simpler, pure, fun, when everything and everyone were loved easily and unconditionally, nature and earth, air, water, every bite of food in our mouths, the lukewarm taste of milk, the red berries, wolves, foxes, snakes.. I could not sing to my children in my native language, because no one sung them to me. So I wrote these lullabies because I wanted to be sung to, and I wish that I had sung to my children with these lullabies. When I was raising my children, I read a lot of Maria Montessori, and I knew how important repetition of repetition was when educating children. I used the same method writing the lyrics. I wrote them within a night. The morning after, I contacted Jon Wygens. I booked my flight to London months before and organizations were made. For one week, we worked in an absurd studio above an old metro station in which probably old station chiefs are living. When we got tired we hit the streets of London. We were very happy while recording, we had fun. We imitated the lamb voices in Tikani Nanni with our own voices. We yawned a lot, we got sleepy.
I hope you will feel similar things as you listen, as you dive into luminous dreams.
Sweet dreams….
Read this in Turkish
Nanni İle Tatlı Rüyalar
Bunlar benim ninnilerim. Daha önce hiç söylenmedi, yazılmadı. Ağır mühendislik işleri yüzünden bunalmış olduğum bir sırada kendimi salondaki yemek masasının üzerinde ninnileri yazarken buldum. Orada, loş ışıkta, ait olduğum huzurun içinde, sevdiğim objelerin arasında bir çırpıda birkaç saat içinde yazdım sözlerini. Aslında özlediğim şeylere geri dönüştü bu. Her şeyin çok daha basit, saf, eğlenceli olduğu, her şeyin ve herkesin kolayca ve dolaysızca sevildiği, doğayla ve toprakla, havayla, suyla, ağzımıza attığımız her lokmayla, sütün ılık tadı, böğürtlenlerin mayhoş kızıllığı, kurtların, tilkilerin, yılanların kol gezdiği öykülerle bezeli o yıllara dönme arzusu belki. Kendi çocuklarıma ana dilimde ninniler söyleyemedim. Çünkü bana da söylemediler. İşte ben hem bana söylenmiş olmasını dilediğim hem de çocuklarıma söyleyebilmiş olmayı dilediğim ninnileri yazdım ve söyledim. Çocuklarımı büyütürken çokça Maria Montessori okur, “temrinin tekrarı” nın çocuk eğitimi üzerinde ne kadar olumlu etkisi olduğunu bilirdim. Aynı yöntemi kullanarak oluşturdum ninnileri. Bir gecede yazdım. Ertesi sabah Jon Wygens’a haber verdim. Aylar öncesinden Londra biletimi aldım ve organizasyon yapıldı. Bir hafta içinde, her gün eski mi eski bir metro istasyonu üzerindeki muhtemelen eski istasyon şeflerinin yaşadığı bir mekandan dönüştürülmüş absürd bir stüdyoda çalıştık. Yorulduğumuzda Londra sokaklarına attık kendimizi. Kaydederken çok mutlu olduk, eğlendik. Tikani Nanni’deki kuzu seslerini kendimiz yaptık. Kaydederken çokça esnedik, uykumuz geldi.
Umarım dinlerken sizler de benzer duygularla tatlı uykulara, ışıklı rüyalara dalarsınız.
Here is a video we have made with some cute children photographs for one of the tracks of the album.
İyi uykular……
Read Review of Today's Zaman Newspaper for the album Nanni here: http://www.todayszaman.com/newsDetail_getNewsById.action?newsId=287561
4 Ocak 2012 Çarşamba
CROSSING CONTINENTS - World Music Show
Track | Artist | Song | Album | Label | Comments |
---|---|---|---|---|---|
| Edessa | Souleimanovo/Mouriki | Balkan border music | AGARHYTHM | www.edessamusic.com |
| Brass Menazeri | Leventikos/Ajde Chaje | brazen | self released | www.brassmenazeri.com |
| Boban & Marko Markovic Orchestra VS. Fanfare Ciocarlia | James Bond theme/Devla | Balkan Brass Battle | Asphalt Tango Records | www.fanfare-ciocarlia.com / www.boban-and-marko-markovic.com |
========================== Airbreak ========================== | |||||
| Yale Strom & Hot Pstromi | Dobrushin's Sher | The Devil's Brides | ARC Music | www.yalestrom.com |
| Caci Vorba | Cirikli/Pe ulta armeneasca | Tajno Biav (Secret Marriage) | Oriente Musik | www.cacivorba.pl |
========================== Airbreak ========================== | |||||
| Paolo Fresu / A Filetta Corsican Voices / Daniele Di Bonaventura | Rex tremendae/Liberata | Mistico Mediterraneo | ECM Records GmbH | www.afiletta.com |
| Milagro Acustico | Parru cu tia/Anatolia | Sangu ru Poeta-Sairin Kani | CNI | www.milagroacustico.com |
| Lino Davide & Viamedina | Miette Il'anema o sole/Navigando a Sud | Uno, Luna e monte | FolkClub Ethnosuoni | www.myspace.com/viamedina |
========================== Airbreak ========================== | |||||
| Oluf Dimitri Roe | Fajum/Ta Kefalonitika | Meltemi-Wind of Mykonos | Etnisk Musikklubb | www.emcd.no |
| Makis Seviloglou | Athrobbing vein | Anchors | self released | www.seviloglou.gr |
========================== Airbreak ========================== | |||||
| Mircan | Sevi Dizeleri (lines of Love)/Eski Bir Istanbullu Agzindan ilahi (Hymn sung by old Istanbullite) | ELIXIR | UCM | www.mircan.net |
| Cristina Branco | Povo que lavas no rio | Live in Amsterdam | ARC Music | www.cristinabranco.com |
| Mariza | Promete, jura/As meninas dos meus olhos | Fado Tradicional | World Connection | www.mariza.com |
| Custodio Castelo | Homenagem a Paredes | The Art of the Portuguese Fado Guitar | ARC | www.custodiocastelo.com |
========================== Airbreak ========================== | |||||
| Aicha Redouane | Salut a Salma | Maqam d'Amour | Le Chant du Monde | www.aicharedouane-maqam.fr |
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)