Bakır güğümde yaban çiçekleri , kızgın tereyağ kokusu
Ormanda ölüm var mı?
Yufkalar mı gülüyor ben mi?
Bir Doğu Karadeniz halk şarkısı - Lazca, "E Asiye"
Odun kokusu, kuzinede pişmiş mısır ekmeği
Hepsi bahçeden, sağdan soldan, konu komşudan
Karagöl nasıl da yalnız. Dili olsa, "biraz daha kalsaydınız" diyecek.
Ağaçlar sudaki görüntülerine aşıklar mıdır?
Doğu Karadeniz'de seferiydim geçtiğimiz onbir gün boyunca. Toprakla, ağaçla, böcekleydi işim. Önceleri, yol boyunca, kentsel alanlardan hızla geçip, Hopa'dan içeriye Can Kurtaran tepesine doğru giderken ancak kendimi iyi hissederdim. Bakir doğa dağlara doğru çıkar karşınıza çünkü. Üzülürdüm önceleri, neden doğru düzgün, geleneksel lezzetlerle buluşturacak restoranlar yok diye. Neden kentsel alanlarda bu kadar çirkin yapılaşma var diye. Ne oldu bu insanlara ? İnsan doğanın bu kadar içinde yaşayıp nasıl doğayı örnek almaktan vaz geçebilir böyle, diye. Bu sıvanmamış, hilkat garibesi yapıların dere kenarlarında işi ne?
Ama bu sefer, güzel şeyler gördüm. Bir kaç yıl önce Rize'de geleneksel göz dolma ev tekniği ile çağdaş mimari ögeleri buluşturan çok başarılı bir yapı görmüş, örnek teşkil edecek diye çok sevinmiştim. Bu gidişimde daha da güzellerini gördüm. Sevindim, çok sevindim. Sanki bu yapılarla Doğu Karadeniz kimliğine kavuşuyor diye düşündüm. Ayder yayalasına çıkan yolda, Çamlı Hemşin'de bir butik otelin fırtına deresine bakan balkonunda çaylarımızı yudumlar ve sebzeli tepsi böreğinden yerken içim gururla dolup taştı. Yapılması gereken yalnızca varolan şeyleri kullanmaktır. Bu kadar basittir aslında mesele ve bu mekanda bu başarılmıştı. Evet, yalnızca varolan değerlerin farkında olmak, onları kullanmak, korumak ve gerekirse başka şeylerle buluşturmak.
Bana bir de jest yapıp OUTIM albümümden parçalar bile çaldılar. Ve ben fırtına deresine bakarak doğru mekanda dere seslerine karışan Çinka'nın kahkahalarını dinlerken tebessüm ettim. "Bir daha geleceğim" dedim içimden.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder